Joker, sinema tarihindeki en ikonik kötü karakterlerden biridir. İnsanlar tarafından genellikle dikkate alınmayan, sıradan ve sıkıcı bir hayatı olan Arthur, yaşamında tek dostu olan annesiyle yaşamaktadır, sorunları sadece sosyallikle ilgili değil, aynı zamanda psikolojik problemler de yaşıyor ve bu nedenle düzenli psikolojik destek alıyor.
Bir gün işe giderken sokak arasında fiziksel şiddete maruz kalıyor ve bu olay onun için bir dönüm noktası oluyor. Arthur, toplumun içine adapte olmakta zorlanan biri olarak kendini yalnız hissediyor. Ayrıca, beyin hasarı nedeniyle aniden gelen kahkaha krizleri yaşıyor ve bu durum da insanların ona yabancılaşmasına ve yalnızlaşmasına sebep olmaktadır. Arthur’ın asıl amacı komedyen olmak ve stand-up gösterisi yapmaktır, ancak insanlar onun şakalarını alay konusu yapıyorlar. Bu da onun daha da yalnızlaşmasına ve içsel çatışmalar yaşamasına neden oluyor.
Joker’e dönüşümü, toplumun ona kötü davranması ve içindeki acı dolu kahkahaların kontrol edilemez olmasıyla ivme kazanıyor. İnsanlar, onun zararsız biri olduğunu düşünerek ona acımasız davranıyorlar, ancak aslında kendi elleriyle bir canavar yaratıyorlar. Joker’in şakaları, onlar için hiç komik olmayacak derecede kötu, Bir grup serseri tarafından fiziksel olarak saldırıya uğrayan Arthur, kendini savunmak için bir silah kullanmaya başlıyor ve serserileri öldürüyor. Artık Joker’in gerilim yaratan gülüşü ve acımasızlığı tam anlamıyla ortaya çıkıyor.
Joker’in cinayetleri toplum tarafından önce yadırganmıyor, hatta destekleyen palyaço maskesi takan gruplar oluşuyor. Joker, bir televizyon programında yaptığı açıklamalarla insanlara neyin komik olduğuna kendisinin karar verdiğini gösteriyor. Bu da onun kendi mizah anlayışını ve felsefesini yarattığını gösteriyor. Joker’in karakteri, her ne kadar akıl hastası olarak görünse de, zekasından ve derinliğinden şüphe etmemiz gereken bir karakterdir. Kendine özgü bir felsefesi ve amacı vardır. Joker, insanların içindeki kötülüğü ve deliliği açığa çıkarmak için bir katalizör rolünü üstlenir.
Joker’in karakteri, sadece kişisel iç çatışmalarıyla değil aynı zamanda toplumsal bir ayna olarak da görülebilir. Onun öyküsü, toplumun maruz kaldığı adaletsizlikleri, zorlukları ve çelişkileri yansıtan bir metafor haline gelir. Joker’in kaosu ve şiddeti, bazıları için bir isyan sembolü olarak algılanırken, diğerleri için de bir tehdit olarak görülebilir. Bu durum, Joker’in karakterinin tartışmalı doğasını ve toplum üzerindeki derin etkilerini göstermektedir.
Joker’in hikayesi, birçok insanın içsel çatışmalarına ve acılarına derinden dokunabilecek bir derinlik taşır. Onun yaşadığı travmalar, toplum tarafından dışlanma ve anlaşılmama duyguları, aslında birçok kişinin yaşadığı gerçeklikleri yansıtır. Joker’in masumiyeti kaybetmesi ve kötüye dönüşümü, onun bir zamanlar neşeli bir adamken nasıl bir çıkmaza sürüklendiğini gösterir. Belki de en derin acıları, içindeki yalnızlık ve anlaşılmama duygusuyla ilgilidir. Bu yönüyle, Joker’in karakteri bazıları için sadece bir kötü karakterden öte, aynı zamanda insanlığın içsel çatışmalarını ve acılarını anlatan bir simge haline gelir.
Onun hikayesi, adaletsizliklere, acılara ve toplumsal dışlanmaya karşı bir isyanın sembolü olabilirken, bir yandan da kendi içinde kaybolmuş bir ruhun portresini çizer. Joker’in, sempati uyandırıcı yanlarına rağmen, aslında bir trajedi ve çıkmazın simgesi olduğunu görmek önemlidir. Bu yazıda ele aldığımız gibi, Joker’in karakteri, sadece bir kötü karakterden öte, insanlık ve toplum üzerinde derin düşüncelere yol açan bir simge olarak değerlendirilebilir. Belki de en önemlisi, Joker’in hikayesinin, her birimizin içinde taşıdığı çatışmaları ve duyguları anlamamıza ve sorgulamamıza yardımcı olmasıdır.